YAŞAM 

‘O KIŞ, YALNIZLIĞIMIZA SIĞINDIK; BİZDİK AÇMAYI BEKLEYEN ÇİÇEK…’

Geceler sabahlara, gündüzler akşamlara erişiyor; takvimler kasımlarda aralıklarda, mevsimlerse güzlerde kışlarda derişiyor. Bir kum saati, bir duvar saati hangi zaman dilimini gösteriyor bizlere; bir yürek saati hangi şairin zamansız dizelerini nakşediyor soğuk kış gecelerimizde, hangi dizeler nakşediliyor da ısıtıyor üşüyen ellerimizi?

O kış, yalnızlığımıza sığındık/ çakan fener de bizdik, uğuldayan deniz de/ bizimdi kumsaldaki ayak izleri/ bizdik açmayı bekleyen çiçek, avludaki saksıda/ ve bizdik onaran, aramızdaki yıkık köprüleri o kış uykusunda” diye yüreğini dizeliyor bir şair. İsmi not edilmemiş.

Dünyanın “sekiz yüzlü bir yalan olduğunu” haykıran bir başka şair de, “Dünya düz olalı kaç kum saati eskitti?” diye soruyor bize. “Aynı anda zamanı da katladı üzerine./ Peki, geçmişe dönebildi mi?” diye de ekliyor. Ve devam ediyor: “Amaçsızca ufka bakınca dünya düzdü./ Peki, ya ters çevirince resmettiklerini?

Şairin ismine bakıyorum, ismi zamanla silinmiş, okunmuyor.

* * *

Dünya, yeni bir yıla giriyor. Belki bu yazı, yeni yılın ilk günlerinde okunacak. Belki de hemen, daha yıl bitmeden okundu bile. Yeni yıl, hepimize yeni başlangıçlar temennisi sunarken; geçmişten geleceğe umut da devşiriyor. Umudun ve aşkın yüreklere açılan penceresinden bakıyoruz yeni bir yıla; sevginin ve şefkatin güzelliğiyle karşılıyoruz yeni yılı.

İsmi unutulmuş şairler, kış yalnızlığımızdaki bizi ne de güzel anlatıyorlar:

Seni senden daha iyi tanıyorlar/ seni senden daha iyi biliyorlar./ Bana da fısıldadılar senin masalını./ Bu masal, senin huzursuzluğunun karmaşasıymış/ gözlerin bir derin, bir bulutlu bakıyormuş./ Bana da söylediler senin ağladığını/ bana da söylediler senin boşluğa bakan gözlerini./ Bahsettiler hepsinden.

Yeni bir yıl, yeni başlangıçlar, yeni umutlar… Geçmiş, gelecek… Dün, bugün, yarın… Yaş aldıkça kendini daha iyi hissedenler, geçmişle hesaplaşanlar, dolayısıyla geleceğe umutla bakanlar… Güzel günler, güzel haftalar…

Geçmişe ait notlarımı karıştırmayı sürdürüyorum. Yine geçmişte, yıllar öncesinde, bir yeni yıl notunu okuyorum:

Zaman her mekânda hesapsızca ilerliyor. Sanırım, artık daha az acı çekiyoruz. Çünkü artık yolumuzu çizdik. Kimin ne olduğunun bir önemi kalmadı. Geriye sadece geçmişten bugüne kazanılmış dostluklar kaldı. Mutlu muyuz? Evet, mutluyuz. Dünya artık ellerimizde. Seçimlerimizi yaptık ve kendimize klasik bir ‘Bay Doğru’ çıkardık. Umarım, uzun yıllar sonra umutlarımız ve hayallerimiz kadar bu dünyadan hak ettiğimizi alırız.

* * *

Güzel günler, güzel haftalara karışacak. Kış günleri bitecek, baharda kır çiçekleri gibi uyanacağız uzun süren uykumuzdan. Bugünleri not edeceğiz, bugünkü notlarımızı gelecekte okuyup okuyup belki yeni yazılara vesile olacağız. Unutmayacağız bizi olgunlaştıran güneşleri. Baharda çilek olacağız, baharda erik olacağız ve tatlı-ekşi yaşayıp gideceğiz.

Notlar okumayı sürdüreceğiz:

Sen, rüzgârın bir eşisin. Hâlâ rüyalarını öldürmeden yaşayabildiğine inanıyorum. Rüzgâr senin yönünde ilerlerken sen her adımda hayatı bir kez daha kavrıyorsun. Derin düşünmeyi, ne şekilde olursa olsun anlaşılabilmeyi istiyorsun. Sana ‘rüzgâr’ dedim; çünkü sen uçsuz bucaksız bir okyanusta da olabilirsin, sıcak güneşiyle kavuran bir vahada da. Yakarsın, acıtırsın; ama hep derinlerde kalırsın. Aslında özel bir evrensel gücün tanığısındır sen. Belki de sabahın ayazında, gecenin bir vaktinde bakışların donarken yine sen varsındır. Yine sen fark edilmemiş bir güç oluvermişsindir. Yine derinden, yine soluksuzca…

Şairlerden şiirler paylaşmayı da:

Hayalimde bir çift kırmızı alafrangalık/ gözlerimde sevinç gözyaşları bir anlık. // Kim söyleyebilir papatya papatya açılmayacağımızı!/ Kim? // Haydi, şimdi gözlerini kapa, ince bir martı sesine doğru. // Açma gözlerini, sakın; şu an dikenleri arkanda bırakıyorsun. // Sakın, açma gözlerini dünyaya/ çünkü sen şimdilerde adı olmayan bir tarifsizliğin üzerindesin!

* * *

Dışarıda alfasıyla, betasıyla, deltasıyla, omikronuyla dönüşe dönüşe hayatımızın bir parçası haline gelen korona salgını… Dışarıda altınıyla, dolarıyla, avrosuyla; faiziyle, enflasyonuyla evrile evrile hayatımızın uzun süredir ayrılmaz bir parçası haline gelmiş olan ekonomik kriz… İçeride ise şiirler, notlar ve onların çağrıştırdıkları… İçerisi, dışarısından daha güzel, daha sakin… O halde içte kalmaya devam!

Dünyanın “sekiz yüzlü bir yalan olduğunu” söyleyen şaire göre, bu sekiz yüz, sırasıyla şöyle ifade edilmiş şiirde: ‘Bencil’, ‘Suskun’, ‘Ağlamaklı’, ‘Yorgun’, ‘Olgun’, ‘Cahil’, ‘Bilgin’, ‘Yemin’.

Şair, dizelerini şöyle bitiriyor:

Hayat neden yemin etti?/ Neye, kime?/ Bu yemin neye seslendi?/ Aşka mı? Cesarete mi? Acımasızlığa mı?/ Yoksa sadece unutmaya mı?/ Soru çözüldü her yüzünden./ Kesildi sesler./ Yalan tükendi; ağlamak başladı./ Cahille bilgin yüzleşti./ Yorgun olan olgunlaştı ansızın./ Sustu uzun süre, sonra bencil oldu./ Artık tek bildiği; son kararını kalbine,/ tek kelimeyle açıklamaktı./ Onu da yaptı ve haykırdı:/ ‘Yemin, sonsuza dek yemin!’

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar